11 Ekim 2014 Cumartesi

Meraklısına Amsterdam İlk Günler:



12 Eylul 2014..  Bir sabah bir baktık , başka bir sehirde uyanmışız .
O sehri tanımaya çalıştık ,  bahsettikleri ‘yabancı’ halimiz ile mücadelemiz basladı.
Biraz biz adapte olacağız, biraz kendimizi kabul ettirmeye çalışacağız. Buradaki diğer yabancı aileler gibi biz de bazen karanlık kış gününde kaybolacağız , bazen de medeniyetin getirdiği rahatlıkla mutlu olacağız.
Amsterdam taşınmak için en kolay Avrupa sehirlerinden . Cunku hersey  kompakt.
Sehrin bir ucundan diğerine gitmek 20 hadi bilemediniz 30 dakika.  Her yer birbirine benzer konfora sahip.  

Gelelim kendi maceralarımıza:

EV TESLİM
Tasındıgımız gun kiralık evimizi almaya 45 dakika geciktik ( Bugünün adı: First inspection ve bu işlem sonunda emlakçı tarafından size bir inspection report veriliyor) . Ev sahibimiz acısından hic hos olmadı tabi , biz gelince cıktı !!  Bilgilerimizi yazılı olarak Welcome letter dan aldık. (Burada kiracıya bir welcome letter yapılmak zorunda , yazılı olarak her bilgiyi vermelisiniz.)
Evde bir durum olduğunda da (ki bizim sıcak suyumuz bozuldu.) Dunya’nın obur ucunda olsalar bile ev sahibiniz gelip herseyi düzeltmek ile yukumlu.

OKUL
İlk işimiz Alp ‘in okuluna gitmek oldu. Alp, bir Montessori okuluna başladı.  Okul konusunda bir cok iniş çıkış yasasak da sonunda bana ofisim tarafından hazır edilen bu okula evimizin dibinde olduğu için gitmesine karar kıldık. Alp 5 yasında . Eski okulunda arkadaşları ve öğretmenleri ile sevgi dolu bir hayatı vardı vardı . İlk hafta dusundugumuzden zor gitti.
Ustelik ilk veli görüşmesinde bir iki Turk ve hipi Hollandalı dışında kimse bizimle ilgilenmedi. Ben korktum .
Aklımda korkunç Hollanda ırkçılığı kat kat buyudu. Ama yılmadık . 19 Eylul’de Alp’i koroya aldılar , bilmese bile ‘engage’ olmasını istedikleri için.

Sonrasında biz de aile katkısı yapmaya başladık, zaten okulda dersin bir parçası olmamızı sağlayan bu aktivitelere seve seve katılıyoruz.  
Üzerine  tam 2 saat Dutch veli toplantısına gittim! Burada buzlarım cozuldu. Okuldaki bir Dutch anne tum toplantıyı bana İngilizceye cevirdi. Okuldan aksam 9 bucukta çıktık , tum ogretmenler teşekkür etti. Alp için oradaydım .
Sonuc olarak destek verdiğimiz dersler, esimin sosyal iletişimi ve benim azmim ve tabi Alpin de bize olan güveni ile okul günlerimiz düzene girdi. Evet Alp halen Hollandaca bilmiyor ama her gun bir kelime ile eve geliyor. Ayrıca okulumuz haftada bir gun  ona ozel bir ders ayarladı.
Ayrıca montessori eğitim sistemini de cok beğendik. Ogrenciler oturup yazı ve matematik derslerine başlamıyor. Cisimleri kavrama , bazı hobilere kendini yakın hissetme , tartışma ortamlarında duzgun fikir belirtme gibi daha farklı konularda yetkinliklerini geliştiriyorlar. Basta bizi korkutan bu sistem sonradan cok cok hoşumuza gitti.

Okulda Crea adı verilen yaratıcılık günleri var. Kağıtlar, boyalar, kumaş parçaları  ile farklı konular çalışılıyor. Alp’in cok dikkatini cekti.  Uzun zamandır cocugumu bu kadar yaratma hevesli görmemiştim J


COCUK AKTİVİTELERİ :
Öncelikle bir ailenin adını yazmadan olmaz. Mete , Yasemin ve tabiki de Bartu.
Buraya geldiğimizde bir ortak arkadaşımızın (genel mudurum J) önerisi ile arayıp oncelikle sadece bir iki sey danışırım dediğim bu arkadaşlarımız,  resmen elimizden tuttu.  Bartu ile Alp de güzel anlaştı. Böylece kendimiz gibi bir cok Turk aile , ve çocukları ile tanıştık.  Hem anne baba olarak bizim için hem de Alp için geçiş surecimiz cok daha kolay oldu.
Hollanda bir çocuk yetiştirme cenneti . Bir cok aktivite var.  Öncelikle hemen Selim bey’in korosuna yazıldık.  Haftasonları bir gun 1,5 saat Türk çocuklardan oluşan bu koroda Alp,  Bartu, Piraye , Efe, Muratcan, Batuhan… Selim Bey’in öğretmenliğinde hem Turkce hem İngilizce hem de Hollandaca sarkılar söylüyorlar. Bu sayede Turk kulturumuz ve arkadaşlık bağlarımızdan da Alp’i kopartmamış oluyoruz. Her ne kadar adapte olmaya hevesli olsak da sonuçta bazen turk turke olmak sanki Hollanda da tatil almak gibi J

Hollanda’da her çocuk yüzmek zorunda.  Öncelikle seviyesine gore bir level’dan başlıyor ve sertifikası olana kadar ders almak zorunda .Sehirde bir cok havuz var. Bunun için de yakınımızda oturan yine bir ortak arkadaşımız sayesinde tanıştığımız Hayat’ın ikiz kızları ile aynı havuza yazıldık.
Bir diğer hobimiz after school olacak .  Okulların içinde çalışan anne babalar için okul sonrasında 3-5,5 saatleri arasında klüpler var. Bizim okulumuzda DONS var. Drama  ve Spor yapıyorlar.
Bir başka sevilen erkek çocuk aktivitesi ise futbol . Bu konuya daha el atamadıkJ
Burada bakıcı olmadığı uzere bu aktiviteler ile cocugumuzu mutlu edip , İstanbul trafik derdinden kurtardığımız enerjimizi evimize bakmak ve ailemizle güzelleştirmek ile geçiriyoruz.

MUTFAK :
Her Türk gibi biz de bir Kuzey ülkesine taşınınca ne yiyeceğiz demiştik. Ama Amsterdam bu konuda en sıkıntısız noktalardan .
Biz Pijp’ta yaşadığımız için buranın meşhur Turk marketi Genco’dan diğer marketlerde bulamadığımız bulgur,beyaz peynir, siyah zeytin, mercimek gibi bize ozel seyleri alabiliyoruz. Ayrıca Et konusunda Genco cok başarılı.
Amsterdam’da marketleşme cok iyi. Kucuk ev eşyası ve depolama gereçleri , utu tahtası vs için Blokker, buyuk market alışverişi için Dirk ve her zaman uğramak için ise Albert Hein vazgeçilmez. Ben tavsiye üzerine temizlik malzemeleri için bir kez Lidl’a da gittim.
Sutte Half volle (yarım yağlı) , yoğurtta ise (Campina Boer en land Halfvolle) bizim agız tadımıza cok iyi geldi.
Bunu dışında Albert Cuyp’ta her Cumartesi sabahı gidiyorum. Ozellikle deniz urunleri için cok cok güzel .




Amsterdam da beyaz et cok başarılı, tekrar tavuk yemeğe başladım J J Peynir’e değinmiyorum bile, sayfalarca yazmam lazım
Hollanda da cok sevdiğim bir sey var. Sizi başka birsey ile ilgilenmeden dikkatle dinliyorlar.  Pazar da bile herkes tek tek alışveriş yapıyor.
Hollanda’da  bitterball’u sevdim !Bira yanında cok güzel gidiyor:=)
Kısacası en sorunsuz konumuz mutfak alışverişi oldu , bir o kadar da keyifli. Hersey sırayla oluyor.

TASIT:

Bisiklet:  Halen kocam ikinci el bisiklet almayı kabul etmese de burada en ucuz bisikleti , en pahalı bir kilit, ve bir de tekerlek kilidi ile kapatıyorsunuz.  Bisiklet = taşıt . Tüm sehri onunda yağmur çamur demeden gezebiliyorsunuz.
OV Chipcard: Alınması gereken ikinci önemli araç . Bu karta para yükleyip  tram, tren ve otobüse binebiliyorsunuz. Toplu tasıma cok başarılı.
Greenwheels : Arabamız yok diye uzak yerlere gidemiyor değiliz. Sehrin farklı noktalarından araba kiralayıp bırakabiliyoruz.  (www.greenwheels.com)

GEZMEK:

Sansımıza ilk günlerimiz hava cok güzeldi. Biz Yasemin ve Mete’nin elimizde tutması sayesinde hızlı olaya girdik. İlk haftasonumuzdan Scheveningen'e gittik. Burası Den Haag’ın da ilersinde bir sahil , muhteşem balıkçılardan bahsediyoruz. Bartu ve Alp butun gun kumların içinde oynadılar ve uçurtma uçurdular.


İkinci haftasonun da ise Lelystad ‘a gittik. Aslında amacımız bot yarışını görmekti, ama gemileri görebildik ancak J  Lelystad’da buyuk bir acık hava alışveriş merkezi soz konusu. Bir cok outlet mağaza var. Cocuklar için de bir cok alan kurulmuştu , yine tum enerjilerini orada yitirip pestil gibi eve döndüler.






Bu arada , Pijp yani evimizin bulunduğu yer de kafeleri, Sarphati park ve butik mağazaların olduğu caddesi ile ayrı bir güzel.  Bir bira içmeye çıkıp bisikletlerimiz ile 5 dakikada gidebiliyoruz.

Sonraki hafta  Turkiye’den misafirler gelmeye başladı.  


Hava güzel olunca kendimizi parklara attık,  Museimplein, Sarphati park ve Westerpark ayıramıyorum hepsi cok güzel. Cocuk oyun alanları , cimler  muhteşem.  Tek yapmanız gereken bir sırt çantası içinde piknik matı, bira, meyve,  Alp için sut, su, ve top tabiki de J

7 Eylül 2014 Pazar

Hollanda ya tasınma sanatları - Chapter 4 - Ayrılık


Su ana kadar olan formlar ve formaliteleri bir kenara atalım.
Bir Turk olarak ‘göçmekten’ asla korkmamışımdır, asla problem etmem .
Ne kadar soylensem de en sevdiğim eşyalarımdan birisi bavulum. Bu yüzden de  tatil sever olduğumu düşünüyorum.
6 Eylül Cumartesi tüm arkadaşlarımızı Karakoy’de Bej’e cağırdık. 
  • 'Maksat muhabbet'
  • 'Zaten çok sık Türkiye’ye gidip gelebileceğiz biz '
  •  'yani sorun yok '
  •  'özlem gurbet yok.' 
  • 'Hem çocuk olduğundan beri ne kadar sık görüşüyoruz ki?' 

Bunları tekrar tekrar içimden saydım. Ta ki Unal ve Sıla kapıdan girene kadar.. O anda boğazıma bir şey yapıştı.
-          Naptım ben ya ???
Hayatta iki tip insan olduğunu düşünürüm hep. Birisi hayatı boyunca konforlu olmanın bir yolunu arar ve bulduğunda bunu kaybetmemek için herşeyi yapabilir.

Diğerleri de hayatı boyunca aynı konforun hayalini kurar ve onu belki defalarca da elde eder, ama sıkılır işte, hep başka tecrübeleri merak eder. Bu insanın hayatı hareketli ve yorucu geçer. Kendimi  buraya koyuyorum.


Kısacası çok sevdiğim, uğruna annemi İzmir’de bırakıp geldiğim İstanbul ile güzel birlikteliğimizin sonuna geldim. 15 yıl olmuş, burada arkadaşlarım dostlarım olmuş, burada bir ailem, yuvam ve hayatım olmuş.  Ne kadar şikayet etsem de ‘istanbul bitmez!’  


31 Ağustos 2014 Pazar

Hollanda'ya taşınma sanatları - Chapter 2

Okul ve D Tipi visa...
9E montessoride bir sınıf

Okul Amsterdam icin garip sekilde buyuk bir sorun.
Ozellikle 4 yasından sonra tasınma soz konusu ise extra dikkatli olmak gerekiyor.
Amsterdam' a en ufak bir gitme planı olan varsa bugun cocugunu okula yazdırmalı :) muhtemelen yaşı tuttugunda tasınılmış olur ve sıra gelir.
1 aylık kira kontrat surecimiz netleştiginde , okul icin bakınmaya başladık. Her yabancı gibi ilk tercihimiz internation school' lardı ama evimize yakın olanlarda yer bulamadık. Bazılarında ucretli , az bir kısmında ucretsiz olarak kendimizi waiting list'e yazdırdık. Genelde uzun formlar doldurmak ve dikkatli okumak gerekiyor.
Tum eforumuza ragmen halen bir sonuc almış degiliz.
İlk bakılan link:  www.iamsterdam.com
Okullara email ve ya direk telefon ile ulaşıp bilgi alınabiliyor.
Ama dedigim gibi bekleme listeleri var ve uzun listeler .
Bugun olsa , ilk gitme dusuncemin ardından direk AISC okuluna yazılırdım.
Ama tabi onceliği işi ve kontratı netleştirme, ev bulma konularına verince bir baktım tatil dönemi geldi ve okullar kapandı.
Henrick Keijserstraat - evimiz
Tatil donüşünde ise okullar ile gorusebiliyorduk ama okullar acılmıştı. Alp gec kaldı ve yapabilecegimiz birsey yoktu.

İkinci opsiyon olarak etrafımızdaki mahalle okullarına bakmaya başladık. Burada 3 farklı sistem gozumuze carptı

  1. Basisschool
  2. Dalton
  3. Montessori

Ana farkları okuldaki kuralcılık ve disiplin. Yukarıdan asagıya gittikce disiplin yerini ozgurluge bırakıyor.

Devlet okullarında googledan bakıp adresinize yakın okulları arayıp konusabiliyorsunuz.  Yine de Dutch birinin araması daha mantıklı .

Bu noktada Avrupa'nın demokrasisi coktu!! Randevularım dısında girdigim ilk okulda Hollandalı bir kadın tarafından Hollandaca bilmeden bu okula gorusme cesaretini nasıl buldum diye asagılandım. Sallamadım tabi, ne yazıkki kuzey avrupa kulturunde bir kalınlık hakim, umursamamak gerekiyor.
Sonunda benim yerime iş yerimden randevu alındı. Uygun okullara egitimli ve modern bir Turk oldugum anlatıldı. Of cok kotu ama bu oldu.
Alp için iki okul bulundu.   Ben de onlarla gorustum.
Sonunda evimizin cok cok yakınındaki bir Hollanda okuluna yazıldık. 9E Descholekster (http://www.descholekster.nl)
15 Eylul'de burada okula baslayacagız.

parkımız - okulumuzun da parkı

Gelelim hukuksal prosedurlerimize .
Tasınma icin bizim yerimize yetki verilen immigration / reallocation agency calışıyor. (ben de onları calıştırmaya calışıyorum!!!)
Bizden istedikleri dogum belgeleri ve evlenme belgilerini burada bir nufus mudurlugunden yurtdısına cıkmak icin gerekli olacak diye aldık. Bunlar , kontratım ve yeni ev adresimi paylaşınca ön iş basvurum kabul edildi ve 5 senelik calışma iznimi almış oldum. Sonra da Pasaportlarımız ve garip olculerde cekilmiş resimlerimiz ile orjinal dokumanları en yakın konsolosluga teslim ettik.
1 gun icinde D tipi vizemizi aldık. Bu vize bizim oraya tasınma surecinde oldugumuzu bildiriyor.

Esya tasıması ise container ile yapıldıgı için gitmeden 2-3 hafta once esyalarınızı vermeniz gerekli
Esyalar alınmadan once bir yere toplanması ve inspection adı altında tasıyacak firmanın gelip görmesi gerekiyor. Inspectionımızı hemen yaptırdık ama esyaların gidişini kendi gidişimizden sadece bir hafta oncesini ayarlayabildik.
Umarım bir Turk uygulaması yapılıp kayırılabilir ve 15 gun icinde esyalarımızı alabiliriz. :):)

turk marketimiz :)

Sonrasında ise oraya gidecegiz ve orada da burokratik randevularımız olacak..
Bir sonraki yazımın tahmini konusu bu :)
Tum bunların dısında Evi tuttugumuz apartmanın altında bir Turk mimarın ofisinin olması beni cok mutlu etti.  Husnu Yegenoglu
Daha gitmeden gurbetci oldum.
kapısını caldım, bana cay ikram etti , gelince Tunc ile de gelmek isterim dedim.
Daha da onemlisi, buradaki genel mudurumun orada yasarken cok sevdigi bir aile ile tanıstım , cocukları Alp ile yasıt.
Alp için de bir arkadas olacagı icin cok sevindim.



11 Ağustos 2014 Pazartesi

Ailecek Yunanistan tatili

alp@aliki beach Thasos
Bugunku gündemde nasıl yazılır? Ülke elden gidiyor biz tatil yazıyoruz! yok yok secimden once bayramda çıktık geldik, ancak yazabildim sadece.. 
Ailecek bir Yunanistan tatili, ailecek derken Tunc ben Alp değil, esimin anne, baba, kardeşi ve Alp’in kuzeni Doruk ile beraber.
Tabi kalabalık olduğumuz uzere araba ile yolculuk yapmaya karar verdik, daha once Seda gitmiş olduğundan biraz bilerek biraz da yeniden kesiflerle keyifli bir tatil yaptık.
Sonunda bir baktık, Selanik, Kavala, Thasos ve Halkidiki’yi gezmişiz.  

Yunanistan'a araba ile giderken Ipsala’dan geçiş yapılıyor. Onceden aracınız için yeşil sigorta, kiralık araç ise bir vekalet ve uluslarası kasko yaptırmak gerekiyor.
Bir de ehliyet konusu var . Biz başka yerde araba kullanmayı dusunmedigimiz için 'Turk’e birsey olmaz' deyip ehliyetlerimizi yaptırmadık.
Saat sabah 5 te yola çıkmıştık , saat 8 -9 arasında pek de beklemeden Ipsala’nın bir ucunda Turk bir ucunda Yunan askerleri bekleyen , herkesin Turkce ve muhtemelen de Yunanca konuştuğu sınırdan geçmiş olduk . Sınır yolunda en sevdigim aycicegi tarlaları oldu. Kmlerce vardı..


İlk molamızı Dedeagac’ta verdik. İlk gordugumuz kafede  buz gibi bir Frappe ictik:) Sonra Keramoti’den feribot biletimizi aldık ve 40 dakika icinde Thasos adasına vardık.
Thasos için cok yazı var, bu yuzden nokta atış yerler yazacagım :
  • Potos ve  balık restoranları (Deniz kıyısında)
  • Aliki Beach (en guzel yer , bizim zevkimize gore bu yuzden de Turk cok :))
  • Paradise beach (tabiki de her Yunan adasının paradise beach’i olduğu gibi)
  • Marble beach te mutlaka gorulmesi gereken bir yer. Cocuklu aileler için biraz zor cunku tıpkı Kas Kaputaj'da oldugu gibi bir ucurumda denize giriliyor. Biz yine de kıyıda onları da kendimiz tutarak sansımızı denedik.

  • marble beach


Otel olarak biz adanın Limenas ve Potos bölgelerine yaklaşık aynı uzaklıkta Kinira bolgesinde bir yer seçtik ama  sanırım Potos civarında bir otel tutmak daha mantıklı.

Yine de manzaramız ve misafirliğimiz cok keyifliydi. (Kinira Beach Otel)

kinira beach hotel manzaramız

2 gun burada gectikten sonra yola cıktık, once Kavala' ya gittik. Aynı bizim oralar demek isterdim ama sunu farkettim , aynı eski bizim oralar, hala daglar yemyesil , binalar az katlı. 
Italya'da da aynı ozlemi hissetmiştim , neden kocaman kuleleri sehirlerin ortasına dikiyoruz ve surekli yoruluyoruz. 

Çok guzeldi Kavala. Yolumuz uzerinde ugradık biz, sadece bir yemeklik orada kaldık
Niko's diye bir tapas restoranına gittik merkezde . Cok guzeldi de, bence hepsi cok guzeldir , oyle hissettim. 
Niko's 


Yolculugumuzun devamını Halkidiki'ye ayırmıştık. Kavala'dan buraya yola cıktık.
Halkidiki Yunanistan'ın altında yeralan 3 catal . Biz sadece bir tanesine (Turklerin favorisine) gidebildik. Buraya Kassandra Bolgesi diyorlar 
Halkidiki cok cok genis, 15 gun kalsak ancak bitirirdik. 3 gun orada oldugumuz icin bu konuda kesiflerimiz daha sınırlı oldu. 
Polychronos bolgesinde kaldık.Afitos  kalmak için daha iyi bir nokta ama eger Polychronos' a yolunuz duserse Aspida oteli cok tavsiye ederim ve Popi 'ye kucak dolusu sevgiler. Otelimiz merkezi ve pırıl pırıldı.
Aspida

Plaj : Lefke Amos  en guzel sahil , hem de bir tesis oldugu için rahat hareket edebiliyorsunuz, butun gun geciyor. 
Aksam için ise favori nokta : Afitos geniş Alacatı tadında bir kasaba. Deniz kenarındaki manzaralı balıkcılar da cok guzeldi ama biz icerde bahcede biraz daha kasabanın icinde olmayı tercih ettik. Taverna de Steki'de hem yemek yedik hem de uzun uzun oturduk. 
Halkidiki'ye tekrar gelme kararı vererek yola cıktık.

lefke amos

Donus yolumuzda Selanik 'e gectik. Aksam vardıgımız için pek anlamadım. Sabah kalkıp sahil seridini gorene kadar 'ne alakası var canım İzmir ile' dedim. Sabah gordugum goruntu ise neden bilmem gozlerimi doldurdu. Gercekten neden duygulandım bu kadar hic bilmiyorum.
Dogruya dogru Selanik'e sanki daha once gelmiş , hatta yasamıs gibiydim . Biraz İzmir gibiydi , biraz Cesme , ve cok guzeldi. 
Sokaklarına , barlarına doyamadım. Zaten onlarda doymamıslar :) O aksam Alp'i babaannemize sepetleyip , gece dısarı cıktık. Gece 2' de artık otele donmeye karar verdigimizde bir persembe aksamı olmasına ragmen Selanik halkı gayet happy hour tadında takılmaya devam ediyordu. 
ataturkun evinde kalan tek sey bu agac!

Donus yoluna girmeden Ataturk'un evine ugradık. Buyuk bir husran , ona ait hic bir sey yok , sadece garip videoların oynadıgı cila kokan bir ev ..
Hic bir seye sahip cıkmadıgımız gibi adamcagızın dogdugu evi de halletmişiz, ben kendimce uzuldum. 

Donus yolculugumuz bir hayli zorlu oldu. 
Tum tatilciler ile aynı zamana denk geldik. Bu yuzden de 3 saat sınır kapısında bekledik. Keske yine sabah 5 te kalkıp cıksaydık! 

Sonunda geri geldik, oyumuzu kullandık, oldu bitti. Her sabah Acık radyoyu dinliyorum . bir yandan biran once gitsek diyorum , ama bitmiyor tabi boyle, bu 'Hasta Adam' hali icimi buruyor... 












25 Temmuz 2014 Cuma

Hollandaya taşınma sanatları - Chapter 1



Hollanda’ya göçmek için önce derin bir nefes almanız gerekli .
Sonra hayatınızda yavaşlat düğmesine basın ve bir bardak şarabı yanınıza koyun .
Buradan sonra herşey sakin ve yavaş olacak. İlk aldığım yorum ‘sakin ol’.
En önemli erdem : beklemeyi öğrenmek.
Hollanda’da Cuma günü 1 saat sonra email almayı beklemeyin, erken tatil verildiyse en yakın zaman Pazartesi akşamı olabilir . (Bugun Cuma , umudum Pazartesi aksamı!!!)

Taşınma kararımızdan beri, 10 senedir Hollanda sirketinde çalışmış olsam da buyuk bir kultur soku içindeyim.
Evet yanlış duymadınız; az bir zaman sonra Amsterdam’da yaşamaya başlamış olacağız.
Hollandalılar ile cok içli dışlı olacağımız sanmam ama sosyal ve sinirleri yıpratmayan bir sehirde yasamayı dört gözle beklemiyorum desem buyuk yalan söylemiş olurum.

En ufak bir gunes actığında battaniyesini , sarap ve sandviçini alıp parklara fırlayan ve ya varsa botuna atlayıp kanalda takılan,ve  her turlu hava sartında bisiklete binen bu sehrin halkının arasına karışmak keyifli geliyor.
Amsterdam yasayanı koşmuyor ve kesinlikle kaliteli yasıyor, basit ama güzel … 

Bu ülkeye ailecek gitmek için once bir kontratınız olması gerekiyor, sonra pasaport kopyalarınız, ve nüfus mudurlugunden alınması gereken multi lingual evlilik ve doğum belgeleriniz.
Sonra sizin için sirketiniz ya da anlaşmalı firması bir başvuru yapıyor, ilk geçici vizelerinizi (taşınacaktır ibaresi) bulunduğunuz sehrin Hollanda konsolosluğundan alabiliyorsunuz. Orada parmak izi vermeniz ve tüberküloz yoktur testlerinizi bırakmanız gerekiyor.
Sonra bir adresiniz olması gerekiyor. Amsterdam'da ev kiralamak bir başarı oykusu , daha ona nail olabilmiş değilim! Tum bunlar tamamsa Hollanda’ya gelebilirsiniz (ya da gidebileceğizJ). Gidince Sosyal sigorta numarası  gibi bir numara almak ve kayıtlı olmak için bu sefer butun belgeleriniz ile Hollanda’da başvuru yapıyorsunuz.
Bu numara ile bir banka hesabınız olabilecek.Maasınız da buraya yatabilecek:)
Hollanda’da yasayabilmek için sağlık sigortası zorunlu. Ayda adam bası 100 € nun buna gideceğini pazarlık aşamamdan sonra öğrendim , neyseki Alp Bey’e hersey bedava.
3-5 cumlede toparladığım bu taşınma faslının ilk 2 adımını yapmam 2 haftayı astı JJ
Ev için ise 2 gundur, ev sahibimin kontrat incelemesini bekliyorum.

Umarım bir aksilik çıkmaz.. Simdiden ilk bisiklete binip karanlık yağmurlu sabahında sepetimde laptopumla 6 dakikada ise gitmeyi hayal ediyorum.

Bekle bizi Amsterdammm… 

25 Haziran 2014 Çarşamba

En urkutucu 10 seyahat noktası

Muhtesem bir yazı 
http://www.listemiste.com/en-urkutucu-10-seyahat-noktasi.html

En Ürkütücü 10 Seyahat Noktası

Seyahat etmek eğlencelidir. Görmediğiniz yerleri görmek, yeni ve farklı kültürleri öğrenmek daha da keyiflidir.  Genelde tatil planlarımızı yazın deniz, kum, güneş; kışın kayak ya da tarihi geziler olarak kısıtlandırma gibi bir eğilimimiz var. Farklı bir şeyler düşünür müsünüz? Peki bir sonraki seyahatinizin temasını ürkütücü yerleri ziyaret ederek biraz daha renklendirmek ister miydiniz ? Bu listede çoğu insanın bilmediği yeryüzündeki en ürkütücü yerleri bulabilirsiniz. Eklemek istediğiniz olursa yorum kısmına bekleriz.

10)Haç Tepesi-Litvanya

10Haç Tepesi Litvanya’nın küçük endüstri şehri Siauliai’nin 12 km kuzeyinde yer alıyor. Küçük bir tepede bulunan yüzbinlerce haç,  hristiyanlığa bağlılığı ve Litvanya’nın milli kimliğinin bir göstergesi olarak sergileniyor. İlk haçların kaynağı bilinmiyor. 19. yüzyılda işgalci komünistler, haç tepesini  yıkmaya ve orda bulunan haçları kaldırmaya çalışmışlar ancak bunun aksine haçların sayısı daha da artmış.  Konu tam olarak korkunç olmasa da kendiliğinden ortaya çıkan haçlarla dolu bir tepe fikri insanın içini biraz da olsa ürpertiyor.
 

 
 

9)St. Louis Mezarlığı

9Bu listeyi içinde bir mezarlık olmadan hazırlamak bizim için büyük bir eksiklik olurdu.  St. Louis mezarlığı New Orleans’da bulunan üç Katolik mezarlığının ismi. Buradaki bütün mezarlar yerin üzerinde ve çoğu 18. ve 19. yüzyıllarda inşa edilmişler. New Orleans’ın yüksek su seviyesinden dolayı yer altına gömülmesinin mümkün olmadığı bu mezarlık, Suç olayları riskinin çok fazla olmasından dolayı tek başına gezmenin mantıksız olacağı bir seyahat noktası olarak kabul ediliyor. Ancak bu mezarları gruplar halinde gezebilirsiniz. Mezarın birkaç ünlü kabri de bulunuyor. Bunlar , vodoo büyüsünde dünya çapında tanınan Marie Laveau, barbut oyununu Amerika’ya ilk getiren Bernard de Marignyve ve  ilk dünya satranç şampiyonlarından Paul Morphy’nin mezarları.

8)Mary King’in Mezarı

84 yıl yeraltında gizli kalan İskoçya’daki Mary King’in mezarı efsaneler ve gizemlerle dolu. Hayalet ve  cinayet hikayeleri ve bunun yanında veba kurbanlarının burada ölüme terkedildikleri efsaneleri yüz yıllardır süregelmiş. 1645 yılında mezar paramparça edilmiş . Vebanın vurduğu ufak bir kent olan Edinburgh sakinleri, veba taşıyanları bu mezarda hapsetmeye karar vermişler. Perili olduğuna dair çok büyük bir inanışın olduğu bu mezarın ‘Annie’ adında meşhur küçük bir kız hayaleti bile olduğu söyleniyor. Yukarıda ki resimde Dr. George Rae nin vebalı hastalarla uğraşırken giydiği elbiseyi görüyoruz.



7)Leap Kalesi Zindanı-İrlanda

7Leap Kalesi,  Roscrea kentinin 6 km kuzeyinde yer alan County Offaly’de bulunan bir İrlanda kalesi. 1250 ve 1659 yıllarında inşa edilmiş ve yapılan bir evlilik üzerinden Darby Ailesine geçmiştir. Kalede birçok kişi hapsedilmiş ve idam edilmiştir ve söylenenlere göre de  birçok hayalet tarafından ele geçirilmiş. Bunların en korkutucu olanı ise küçük kamburu olan çürüyen cesetlerin ve sülfürün kokusundan oluşan bir yaratık. Buradan uzak olmayan bir yerde işçiler yukarıda ki resimdeki zindanı keşfetmiş. Bu deliğin zemini kazıklarla dolu ve işçilerin içerideki insan kemiklerini toplamaları için bir kamyon bile gerekmiş. Bir rapora göre işçiler bir de tarihi 1840lara dayanan bir cep saati bulmuşlar. O zamanlarda halen  zindanın  kullanılıp kullanılmadığına dair bir işaret bulunmuyor . Hala restorasyon altında ki zindan bizce gelecek seyahat planlarınız içinde olmazsa olmazlar arasına girmeli.

6)Machecoul Şatosu(Chateau de Machecoul)

6Machecoul Şatosu 1404 ve 1440 yılları arasında yaşamış Bretonlu bir şövalye olan Gilles de Rais’in evi . Fakat Rais’in ünlü olduğu konu seri bir çocuk katili olması . 1434-35 yılları arasında ordudan emekli olan Rais ,  yüzeysel olarak ilgilendiği bir tiyatro oyununu sahnelemek için tüm servetini tüketmiş.  1432 ile 1433 yılları arasında  ilk çocuk cinayetini gerçekleştirmiş ve bunu diğer cinayetler izlemiş. Kurban sayıları yüzlerle ifade edilmekte . 26 Ekim 1440 yılında  Nantes’da asılarak idam edilen Rais,  Gilles de Rais Mavi Sakal(Bluebeard) hikayesinin de  ilham kaynağı olmuştur. Bütün cinayetlerin, şu an hala ayakta duran Machecoul Kalesi’nde gerçekleşmiş olması bu şatoyu daha da enterean kılıyor.  Kurbanların cesetlerini duvarların içine doldurmuş, bacadan aşağı atmış ve çevreye gömmüş olabileceği söyleniyor.

5)Poenari Kalesi-Romanya

5Size Romanya’da Kazıklı Voyvoda’nın evi olan Bran Kalesini ziyaret etmenizi söyleyenlere kulak asmayın. Bran Kalesi sadece bir turist çekim yeri. Voyvoda’nın gerçek evi buraya çok yakın olan Wallachi’de Paoenari Kalesinde bulunuyor. 13. yy’ın başlarında Romanya’nın ilk hükümdarları tarafından inşa edilmeye başlanmış, 14. yy’a doğru da Poenari Pasarab Hanedanlığının başkenti olmuş.  İlerleyen yıllarda isimler ve yaşanılan yerler çok değişmiş ve en sonunda kale terkedilip bırakılmış. 15. yy’da uçurumun kenarında bir kayanın tepesine kurulmuş kalenin potansiyelini farkeden Voyvoda kaleyi tamir ettirip burayı ana kalesi haline getirmiş. Voyvoda’nın ölümünün ardından kale tekrardan harabe haline bırakılmış. Şuan bir kısmı halen ayakta ve turistlerin ziyareti içinse çok uygun. Kaleye ulaşmak için ziyaretçilerin 1500 tane  merdiven basamağını çıkması gerekiyor. Kale dünyanın en ürkütücü yerleri arasında yer alıyor.

4)Palermo’nun Kapuçin Yer Altı Mezarları-İtalya

4Öncelikle bunlar listemizin 1. sırasında bulunan  ’Avrupa’da ki Kemik Evleri’ ile karıştırılmamalı. Palermo’nun Kapuçin Yer Altı Mezarları, Güney İspanya’da ki defin mezarlarıdır. Günümüzde olağanüstü tarihi bir mekan olmasının yanında ürkütücü yerleri seven turistleri de çeken bir yer konumunda bulunuyor. 1599 yılında kilisedeki rahipler, yeni ölen rahip Silvestro’yu mumyalayarak yer altı mezarına yerleştirmiş. Cesetler seramik rafların üzerinde kurutulduktan sonra sirkeyle yıkanıyormuş. Bazı bedenler mumyalanmış bazıları ise cam tabutlarda saklanmış. Rahipler günlük kıyafetleri ile korunmuş. Yer altı mezarları başta sadece rahipler içinmiş ancak geçen yüzyıllarda Kapuçin mezarlarına gömülmek bir statü sembolü haline gelmiş. Böylece yerel aydınlar vasiyetlerinde kıyafetleriyle birlikte gömülmeyi hatta belli aralıklarla kıyafetlerinin değiştirilmesini istemeye başlamışlar. Mezarların 1880 yılında resmen kapatıldığı  fakat turistlerin burayı ziyaret etmeye devam ettikleri söyleniyor. Buraya yapılan son cesetler ise 1920 yılında yapılmış. Son defnedilenlerden, o zamanlar sadece 2 yaşında olan Rosalia Lombardo’nın bedeni aradan geçen yıllara rağmen hala her an uyanacakmış gibi duruyor.

3)Poveglia-Venedik

3Poveglia, orta çağda yaşanan 3 büyük veba salgınında ölen kurbanların evi olan küçük bir Venedik adasıymış. Bu ada neredeyse ölüm için özel olarak yapılmış gibi. Ölen veba hastalarına ev sahipliği yapmasının yanında,cüzzamlı kişilerin de ölüme terk edildiği bir yer olmuş. Daha kötüsü olamaz diye düşünürken 1922 yılında adaya bir de akıl hastanesi inşa edilmiş. Hastanede çalışan bir doktor, hastasının saldırısına uğrayıp hastanenin kulesinden aşağı atılmış.  Hastanenin kalıntıları hala adada duruyor. Tarih boyunca bu küçük adada toplam 160.000 kişi ölmüş. Söylenene göre adanın toprak katmanının bir kısmı insan kalıntılarından oluşuyormuş ve balıkçılar insan parçalarına denk gelebilirler diye burada balık tutmaktan uzak duruyorlarmış. Bu adayı ziyaret etmek istiyorsanız adada üzüm bağı olan yerlilerle arkadaş olmalısınız çünkü günümüzde adaya giriş tamamen yasak.

2)Aokigahara-Japonya

2Ağaç Denizi olarak da bilinen Aokigahara, Fuji Dağı’nın eteğinde yeralan bir orman. Bu ormanda bulunan mağaralar kayalık ve  her yıl da mutlaka buz tutuyor. Yerel halkın ve ziyaretçilerin iddialarına göre orman, büyük bir paranormal fenomene ev sahipliği yapmakta. Ormanın tabanı volkanik kayalarla kaplı ve kürek , kazma gibi el aletleriyle kayaları delmek çok zor. Ormanın derinliklerinde birkaç yıllık dağınık insan kemik ve iskeletleri bulunmuş. Aokigahara, San Francisco’da ki Golden Gate Köprüsü’nden sonra en çok intihar edilen yer olarak kabul ediliyor. 1950 yılından beri çoğu intihar olmak üzere 500 insan bu ormanda hayatını  kaybetmiş. Artan intihar oranı yüzünden ormana intihar etmek için giden insanları caydırmak için ‘Yetkilileri Arayınız’ yazılı tabelalar yerleştirilmiş. Buraya ceset bulmak için giden bazı kişiler dehşet verici birçok bulguya rastlamışlar. Örneğin yukarıda ki resim intihar etmekte kullanılan bir ilmik. Bu linkten dehşet verici olan diğer resimlere de ulaşabilirsiniz ama uyarıyoruz gördükleriniz sizi rahatsız edecek. http://usagiyjay.wordpress.com/2008/09/19/bosque-de-aokigahara/

1)Kemik Evleri-Avrupa

1Kemik evi olarak adlandırdığımız sandık, bina, kuyu gibi bölgeler insanların iskelet kalıntılarının son istirahat yeri olarak kullanılıyormuş. Genellikle mezar yerlerinin az olduğu yerlerde kullanılan kemik evleri Avrupa’nın genelinde bulunup ziyaret edilebilir. Bunlar içinde en ünlüsü Paris’in sokakları altında yer alan Paris Yer Altı Mezarları. Yukarıdaki resim 1626 yılında Papa Urban VIII tarafından devreye sokulan ve Roma’da bulunan mezardan çekilmiş bir görüntü. Bu mezarda toplam 4000 rahibin kalıntısı mevcut. Yukarıda duran  bazı iskeletler oldukları gibi korunmuş ve bütün olmayan kalıntılar ise ayrıntılı süslemelerde kullanılmış. Daha ayrıntılı resimler için mutlaka bu linke tıklamalısınız. http://cogitz.com/2009/09/01/ossuaries-walls-of-bones/