Su ana kadar olan
formlar ve formaliteleri bir kenara atalım.
Bir Turk olarak ‘göçmekten’
asla korkmamışımdır, asla problem etmem .
Ne kadar
soylensem de en sevdiğim eşyalarımdan birisi bavulum. Bu yüzden de tatil sever olduğumu düşünüyorum.
6 Eylül Cumartesi
tüm arkadaşlarımızı Karakoy’de Bej’e cağırdık.
- 'Maksat muhabbet'
- 'Zaten çok sık Türkiye’ye gidip gelebileceğiz biz '
- 'yani sorun yok '
- 'özlem gurbet yok.'
- 'Hem çocuk olduğundan beri ne kadar sık görüşüyoruz ki?'
Bunları tekrar tekrar
içimden saydım. Ta ki Unal ve Sıla kapıdan girene kadar.. O anda boğazıma bir
şey yapıştı.
-
Naptım
ben ya ???
Hayatta iki tip
insan olduğunu düşünürüm hep. Birisi hayatı boyunca konforlu olmanın bir yolunu
arar ve bulduğunda bunu kaybetmemek için herşeyi yapabilir.
Diğerleri de
hayatı boyunca aynı konforun hayalini kurar ve onu belki defalarca da elde
eder, ama sıkılır işte, hep başka tecrübeleri merak eder. Bu insanın hayatı
hareketli ve yorucu geçer. Kendimi buraya
koyuyorum.
Kısacası çok
sevdiğim, uğruna annemi İzmir’de bırakıp geldiğim İstanbul ile güzel
birlikteliğimizin sonuna geldim. 15 yıl olmuş, burada arkadaşlarım dostlarım
olmuş, burada bir ailem, yuvam ve hayatım olmuş. Ne kadar şikayet etsem de ‘istanbul bitmez!’