İçimizdeki motosiklet aşkını, hani etrafımızdakilerin daha doğrusu motosiklet sevdası yüreğini yakmamış olanların anlaması pek mümkün değildir ya... Hani bir yandan bunlar hayatta bizi anlamaz derken bir yandan da keşke anlasalar deriz ya... Hani anlamasalar bile saygı göstermelerini isteriz. Şimdi sizi iki çocuk babası bir motosiklet sevdalısı ile tanıştıracağım.

Adı Fikret Çobanoğlu. 47 yaşında. Yılda 10 bin kilometreden fazla yol yapan bir motosiklet sevdalısı. Yazdıklarını okurken o kadar etkilendim ki. Buyurun okuyun abartmadığımı anlayacaksınız. Bu arada Fikret bey eşinize çok sevgiler. Allah her motosiklet sevdalısına bu kadar anlayışlı bir eş nasip etsin!

ARTI ÜÇ MÜ, EKSİ BİR Mİ

Yine uzun süren bir kıtalararası seyahatten dönmüştüm. Saat gece yarısına yaklaşıyordu. Taksiden inip ağır bavullarımla binanın kapısına doğru ilerliyordum. Şimdi de asansördeyim ve yine duraksamıştım! Hangi düğmeye basacaktım? 20 gündür yurtdışındaydım ve her geldiğimde aynı soruyu kendi kendime soruyordum ve artık sormaktan da bıkmıştım. Buna bugüne kadar artık kesin bir çözüm bulmuş olmalıydım ve maalesef hala bulamamıştım.

Ama hata bendeydi; uçaktan iner inmez her zamanki gibi sabırsızlıkla evimi arayıp geldiğimi haber vermiştim. Dolayısıyla 3’e basmalıydım, çünkü gecenin o sessizliğinde taksinin geldiği duyulmuş olmalıydı. Asansörün aynasında kendimi gördüm, üzerinde 3 yazan düğmeye bastım. Üçüncü katta, 40’ıncı yılımda zar zor sahip olabildiğim ailem, yani iki tane dünya tatlısı bebeğim ile eşim bekliyordu. Öncelik onlardaydı. Tartışılacak bir tarafı mı vardı?

GARAJDA 20 GÜNDÜR TERKEDİLMİŞTİ

Peki ya -1’de beni bekleyen kimdi? Aramızdaki gönül bağını ikimizden başkasının anlayamadığı ve bilmediği, yaşamımızın tamamıyla birbirine bağımlı olduğu yol arkadaşım kimdi? -1’de, garajda, 20 gündür terkedilmiş gibi bekleyen ve benden başka kimseden ilgi görmeyen makinam duruyordu, biliyordum hüzünlü bir bekleyiş içindeydi. Kapıcımızın bile, bana söz vermesine rağmen, gerekli ihtimamı göstermediğinden emindim.

Canım kızım, canım oğlum nasılsınız (motoruma garajdaki otomobillerden biri çarpmış mıdır?), beni çok özlediniz mi? (çarptılarsa alarmı çalışmıştır ama kimse ilgilenmediğinden ağlaya ağlaya susmuştur kendiliğinden), karıcım iyi misiniz hepiniz? (mandallarla tutuşturduğum, su ve toz geçirmez kaliteli şemsiye kumaşı koruyabildi mi acaba makine mı?), güzelim niye havaalanına gelmediniz karşılamaya (Akü ya akü... Hemen çalışacak mı? Şu akü nasıl da fabrikadan şansıma hatalı çıkmıştı). Çocuklar ne kadar büyümüşsünüz böyle, (biriken tozlar iz bırakır mı acaba? ) hadi sarılın bana (Yine şampuan mı kullansam yıkamak için? Son aldığım 5 çeşit yıkama fırçasını nereye saklamıştım, kolaylıkla bulabilecek miyim?).

MOTORU EŞİM HEDİYE ALMIŞTI

İlerleyen dakikalarda, saat gece yarısını geçerken kafamdan geçenleri okuyan, beni artık tanıyan ve bana motoru hediye alan eşim "Sen şimdi sabahı bekleyemezsin, garaja in de motoruna bi bak istersen" diyordu her seferinde. Ve ben de her seferinde "Aman canım ne önemi var, ne olacak ki koca motora, çocuklarımla oynayayım biraz" diyor, eşim ikinci kez baktığında konuşmasına fırsat vermeden herkesten özür dileyerek kendimi -1’de buluyordum.

Aslında çok kez motoru salona bırakmayı düşündüm seyahatlere giderken, hiç olmazsa eve dönüp çocuklarıma sarılırken motoruma yan gözle bakıp kontrol edebilir, böylece kimseye haksızlık etmediğime vicdanen kanaat getirirdim.

Eve dönüşlerimi özellikle hafta sonuna denk getirir, cumartesi sabahı çocuklar uyanmadan motoru yıkamış olurdum. Uzun çabalardan sonra edindiğim tecrübeye göre motoru yıkama ve bakım formülleri bulmuştum. Elimde sıcak su dolu kova, detaylı yerler için saplı fırça, bir tarafı sert diğer tarafı sünger malzeme ve kuru bezlerle kapıdan çıkarken eşime sorduğum sorudan dolayı baba olmaktan hala utanırım. Alüminyum jantları temizlemek için aldığım limonlu bulaşık deterjanının yanındaki bebe şampuanını gösterip "Yaa bu motoruma bir şey yapar mı, bozar mı?" diye gayet doğal sormuştum, o da "Hayır bozmaz" diye cevap vermişti. Oğlum 6 yaşına gelinceye kadar aynı bebe şampuanını oğluma kullanmış ve ben bir kere bile bu şampuan çocuğuma zarar verir mi diye endişelenmemiştim. Böyle baba mı olur ? Ayrıca, üstelik 5 yaşındaki kızım da aynı şampuanı kullanmaktaydı. Umarım annelerine olan güvenimden bugüne kadar sormamış olmalıyım !

TANRININ BİR HEDİYESİDİR

Bütün bu yorgunluktan sonra, ertesi sabah güneş doğarken, motorumla çocuklar uyanmadan bir Edirne mi yapsam derken (Kadıköy’de oturuyorum), kendimi İzmit’i sollarken buluyorum. Sapanca’nın yollarını geçip benzinimi bitirirken her seferinde mecburen TEM’den çıkıyorum. Bu sefer, Mudurnu’ya doğru Kuzuluk kaplıcaları... Afrika seyahatimden dönünce herhalde Tanrı’nın bana bir hediyesiydi diye düşündüm, çünkü TEM-Mudurnu kavşağından Beldibi’ne kadar, 30 kilometre yol yeni asfaltlanmış üç şeritli, beyaz çizgili, orman ve nehir manzaralı, tatlı virajlı ve bomboştu. Hava yarı bulutlu güneşli ve durduğum zaman kıyafetimin içinde beni terletmeyecek kadar tatlı serindi. Biraz motora bineyim diye çıktığım eve döndüğümde 400 kilometreyi geçmiştim.

Anladım ki, 20 gündür garajda bekleyen demir atım da beni çok özlemişti!

Fazer’a büyük işkence!

Bu fotoğrafa her baktığımda tüylerim diken diken oluyor. Bir motor sevdalısı bir Fazer’a bunu neden yapar? Allahım inanamıyorum. Benim önerim Yamaha bu motoru bu hayattan kurtarsın. Zavallı Fazer’a sahip çıkıp onun piyasada böyle perişan bir hayat sürmesine engel olsun. Ne yapıp etsin onu eski yakışıklı günlerine geri döndürsün. Gerçekten bu motoru gördükçe daha bu genç yaşında onu bu hale getirenleri şiddetle kınıyorum. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim vallaha...

Motorcular otomobilleri ürkütüyor

Semih Saygıner’i tanımayan yoktur herhalde. Dünya şekeri bir insan olmakla beraber kendisi aynı zamanda bir Dünya Şampiyonu. Semih motosiklet kullanmıyor. Ne alaka o zaman bu sayfada demeyin, istedim ki motosiklet kullanmayan birinin gözünden görelim kendi halimizi, trafikte duruşumuzu. Bakın bir otomobil kullanıcısı olarak Semih Saygıner motosikletler hakkında neler söyledi.
Motosiklet kullanıyor musun?

Aslına bakarsan görünce ilgimi çekmiyor değil, ama hiç binmeyi düşünmedim bugüne kadar. Motosiklet şık bir alet, aynı zamanda fonksiyonel de. Ama ben sıkı bir otomobil kullanıcısıyım.

Peki, otomobilin içinden motosikletlere baktığın zaman ne düşünüyorsun trafikte?

Şimdi, aslında iki yönü var düşündüklerimin. Bir tarafım fena halde kıskanıyor. Sıkışık trafikte bile ilerleyen motosikletleri özellikle. Ama trafikte saçma sapan kullanan, aralara girip hayatı pahasına riskli motosiklet kullanan, kurallara uymayanları gördüğümdeyse kıskançlığın yerini başka duygular alıyor.

Bir otomobil kullanıcısı olarak motosikletlerden rahatsız oluyor musunuz?

Ne yalan söyleyeyim, özellikle kuryeci arkadaşlar ve paket servis elemanları gerçekten çok kötü, çok riskli ve çok rahatsız edici kullanıyorlar motosikleti. Bu durumda evet otomobilimin içinde beni huzursuz ediyorlar. Aynamın dibinden daracık bir aradan ’zıııııııvvv’ diye geçen bir motor can sıkmıyor değil. Sonra bir de trafik biraz ilerleyince aynı motoru yerde, sürücüsünü ambulansa bindirilirken görmek hiç hoş değil. Ürkütücü bir tablo çıkıyor ortaya.

Motosiklet tehlikeli mi sizce?

Aslına bakarsan Türkiye’de, trafikteki eğitim ve kültür eksikliğinden kaynaklanan bir tehlike söz konusu. Bunun yanında zaten motosiklet de iki tekerden ibaret olduğu için doğası gereği biraz daha riskli bir makine. İkisi birleşince motosiklet kullanıcılarına çok iş düşüyor.

Peki, otomobil kullanıcılarına... Onlar motosikletlere karşı yeterince saygılı mı?

Onlara yani bize de çok iş düşüyor aslında doğru söylüyorsun. Pek saygılı olduklarını sanmıyorum. Sen daha iyi bilirsin bir motosiklet kullanıcısı olarak sen söyle saygılı mıyız?

Ne yazık ki değilsiniz. Birkaç istisna ki onlar da muhtemelen o an otomobiline binmiş olan motosiklet sevdalılarındandır, onun dışında motosiklet hala trafikte araç yerine konulmuyor, otomobil kullanıcıları tarafından. Oysa trafikte birinci öncelikli araç motosiklet. Yani öyle olması gerekiyor. Otomobil sürücülerinin motosikletleri koruyup kollaması gerekirken onlar bilakis motosikletleri sıkıştırıp, onlara yol vermeyip, saygı göstermeyip, motosiklet kullanıcısını çok zor durumlarda bırakabiliyorlar.

Peki motorcuların hiç suçu hatası yok mu?

Olmaz mı daha az önce sen söyledin. Eğitim ve kültür eksikliği, cahil motorcu yani motosiklet kültüründen bihaber motorcu sayısı o kadar fazla ki, bunlar trafikte motorcunun genel imajını ne yazık ki olumsuz etkiliyor. Motorcu denince aklına ne geliyor mesela?

Özgürlüğüne düşkün, macerayı seven, deli dolu, biraz salaş, hayatı farklı yaşamayı seven insanlar. Beni trafikte rahatsız eden motorcu profili bu değil ama. Hem az önce anlattıklarım bir de ’benim motorum güçlü’ diye millete hava atmak üzere motorunu kulaklarımızı tırmalayacak kadar bağırtanlar var. Sonra kasksız, korumasız binenler. Trafikte yapılmaması gereken tehlikeli artistik hareketleri yapanlar. Kafa kaldırıp son gaz basanlar, bir motora 3-4 kişi binenler, hem motor kullanıp hem ellerinde bir şeyler taşımaya çalışanlar motorcunun imajını zedeliyor.

Ee güzel yani ilk aklına böyle serseri, pis, işe yaramaz, avare avare dolaşan, bir baltaya sap olamayıp kendini motora veren, arızalı insanlar gelmiyor yani aklına?

Yok onları filmlerden hatırlıyorum. Vardı ama bir ara motorcu deyince akla böyle insan tipi geliyordu. Deri giyip, saçları başları darmaduman, zincirler bileklerinde. Evet evet haklısın. Ama şimdi öyle gelmiyor ama. Yavaş yavaş düzeliyor demek ki. Arıza tamir ediliyor demek ki?

Yok Allah için her motorcunun ruhunda küçük bir arıza vardır bence ama bu anlamda değil. Motorcu bu arızası sayesinde motoru tercih etmiştir ve hayatı ikitekerin üstünden kimselerin görmediği açılarıyla görmesi de bu yüzdendir. Siz de ıstakanın ucundan bakınca başka bir şey görüyor olabilirsiniz mesela?

* Evet her yeri yemyeşil görüyorum.

Ayşe Şule BİLGİÇ
ruzgarinkizi@hurriyet.com.tr
Rüzgarın Kızı - Ayşe Şule Bilgiç'in Yazıları Her Çarşamba Hürriyet Gazetesi Otoyaşam Ekinde Yayınlanır.