27 Ocak 2013 Pazar

Yeni Kitap : Kapitalizm Hakkında bilmedikleriniz



23 things they don't tell you about capitalism
İlk kez bir kitap ile ilgili yazıyorum, herhalde biraz daha mutevazi olup inceleme dememem lazım .
Ha Joon Chang Koreli bir profesor . Hatta bir Cambridge profesoru. 23 things they don't tell you about capitalism ise 'Kapitalizm gercekten neye yaradı ey ahali?' dediği bir manifesto (her ne kadar yazar bu bir manifesto demese de ben diyorum )
Kitap şaşırmayacagımız uzere 23 bolumden oluşuyor.
Alırken diğer kitaplardan ayrışması ise bu 23 chapterin okunabilecegi 7 farklı yol önerisi ile başlaması .. ve beni en etkileyen  3. yol önerisi :' If you have been wondering why your life does not seem to get better despite ever-rising income and ever-advancing technologies,read : Thing 2,4,6,8,9,10,17,18 and 22 '
Sonuncu yol ise hepsini sırasıyla okuyun ..
3. yol kitabı alma sebebim oldu ama sonuncu yolu secerek kitabı bastan sona okudum ..
İşte 23 seyden begendiğim bir kac 'sey'  :
1- There is no such thing as free market: Bu bölümde ekonomik olarak top 10 ulkeye baktıgımızda aslında free market kondusyonlarının birebir uygulanmadıgını ve hatta tam tersine hukumetlerin ya da hukumet ile ilişkili partilerin kurumsal sirketlerin iş alanlarına kadar etkili olduğunu görüyoruz.
2- Companies should not be run in the interest of their owners. Eski yıllarda bir cok sirket  kendi sahiplerinin aile zenginliği için yurutuldu. Halbuki, bir işin geliştirilmesi , uzun vadede iş yapması ve calışanlarının da fayda edinip kalabileceği sürekli kazanan bir sirket olması ne yazıkki kısa vadeli oglanın okulu , karısının kurku icin yapılması gerekenlerden cok farklı . işte bu yuzden owner'ların yerini genel mudurler aldı , ama işte onlara verilen hisse payları , üzerlerindeki shareholder baskısı .. sonunda  gerçekten ne değişti ? Bence hepimiz sirketlerimizin vizyonunu bir kere daha okuyalım :)
3- Most people in rich countries are paid more then they should be : Belki bilmekte fayda var. isveç'te bir otobus soforunun geliri, New Delhi'de bir otobus soforunun tam 50 katı.Daha bir cok ornek var . Ama sonuc sudur ki , eger bir ulkede hükümet ve ülke zenginleri gerekli platformları , büyük şirketleri , akıllı yatırımları yaparsa o zaman iş imkanları artar ve insana verilen değer yani taksi şöförünün alabileceği para artar. Yoksa New Delhi'deki otobus söförü egitim, sürüş kalitesi vs gibi konulardan dolayı 50 kez az maaş alıyor DEĞİLDİR.


4- The washing machine has changed the world more then internet does. Başta cok iddialı olsa da bu cok dogru bir cümle. Internet ile haberleşme , ve denetim sistemlerimiz cok gelişti. Fabrikada yapılan bir urunun uretim aşamalarını görebiliyoruz ama internet aslında hız dışında sosyal hayatımızda bir degişikliğe sebep olmadı , en azından daha o noktada degil. ama camasır makinasına baktıgınızda bir çığır aştığını görüyoruz. Çamaşır makinası (hatta beyaz esya sektörü demeliyiz aslında) yokken kadınlar evde saatlerce yıkama, utuleme , temizleme ile ugrasmak zorunda kalıp baska hic birseyle ugrasmaya zaman ayıramazken bu makinalar sayesinde ogretim görmeye , sonrasında ise iş hayatında yeralmaya basladılar. Dunya'da kadınların iş hayatına atıldıgı ulkelerde ekonomide daha hızlı gelişmeler görünürken , dogum oranları ve nufus gelişmesinde azalmalar oldu. Bu durumdan dolayı gelişmiş ulkelere, gelişmekte olan ulkelerden göc alındı.. Kısacası bir camasır makinası inanın ya da inanmayın Dünya'nın sosyal , ekonomik yapısını değiştirebildi..
15. People in poor countries are more entrepreneurial than people in rich countries: bu beni çok güldüren bir 'SEY' oldu. Bir Hollandalı ya da Amerikalı'ya Turkiye'de ya da yazara göre Kore'de iş yap deseniz nasıl paralize olabilir ? Çok basit cunku buyuk girişimlerin yapıldıgı, zenginin ulkesine katkıda bulundugu , hukumetin uzun soluklu iyi vizyon geliştiren altyapıya sahip oldugu gelişmiş ulkelerde bireyler idiot olarak yaşama luksune sahiptirler. Ciddi bir sistem vardır.
Onlar Kore'de bir kucuk fabrikaları olsa, gumrukte olabilecek zincirleme bir rusveti, uzaktan gelen bir malın bulundugu kamyonun lastiginin patlamasını, soz verilen odemenin yapılamama ihtimalini asla dusunmek zorunda degildirler. Sistem zaten kuralları ile bu döngünün olmamasına çalışır. Halbuki biz işimizde bunları ve hatta neler neleri dusunmek zorundayız. Mesela:  Trafikte ters yönden arac geliyor mu diye bakmazsanız İstanbul'da ölme riskiniz var!
Ya da neden biz gelişmekte olan ulkelerin insanları çok  ciddi anlamda dogustan ticaret yapmaya meyilli olabiliyoruz? cunku gelişmekte olan ulkelerde ac kalmamak icin birey kendi işini uretmelidir. İşinin basında da ailecek durur. Karısı ekmek yapar, cocuk kasada durur, adam un pazarlıgına gider, herkes dogustan iş yapar. Gelişmiş ulkelerde ise sistem ve buyuk sirketler vardır. Bir egitim seruveni ardından o buyuk sirkette kendine ait olan 'cubic'te kendine ait olan iş yapılır. Muhasebede calışan adam satışcının ne yaptıgını bilmez, ama fırıncının oglu , annesinin ne kadar un ve su kullandıgını , unun kaca alındıgını, olası bir durumda en hızlı kac ekmek ureteceklerini bilerek buyur. O 360 derece işine hakim olmak zorundadır, ya da ac kalır.

... Kitap bu şekilde sizi sasırtıcı sekilde etrafınızı sorgulamaya davet ediyor.
Ne yazıkki her Koreli gibi Ha Joon Chang da çok milliyetçi bu yuzden kitap bazı sayfalarda tam bir Amerikan propagandasına dönüşüyor ve rahatsız bile olabiliyorsunuz..
Ama yine de ben cok keyif alarak taaa sonuna kadar geldim. Bugunden sonra ne ulkede ne Dunya'da dönen çarkın kolay kolay durdurulup değiştirilebileceğini düşünmüyorum ama bazı 'şey'leri (aslında biliyor oldugum bir cok seyi) okumus olmak cok hosuma gitti.
Şiddetle tavsiye ediyorum. Kitabı amazon'dan almak mumkundür sanırm , isterseniz de seve seve ödünç verebilirim..
Yazarla ilgili detaylı bilgi ve diger kitapları ise wikipedia da yazıyor... http://en.wikipedia.org/wiki/Ha-Joon_Chang



13 Ocak 2013 Pazar

Sahibinden com ile ilgili kötü deneyimler



Calışan bir anne olarak zamanla yarışıyorum. Aylardır ev bakıyoruz. Tabi ilk yaptıgımız butun gun laptop basında insanlar olarak www.sahibinden.com'a girmek . Ne yazıkki bu sitenin sacma bir noktaya gittiğini görüyorum . Zaten hic bir sey sahibinden değil hersey emlakcidan.com seklinde , hadi onu kabul ettik .ama hic bir kural olmadıgı üzere saatlerce ugrasıp standartlarınızı belirliyorsunuz,sonunda 3-5 ev cıkıyorç genelde emlakcıyı aradıgınızda o ev dun satıldı muhabbeti oluyor 1-3 -5 tamam da aylarca ev bakıyorum 10 evin 6 sı satılmış, kalan 2si kesin fiyatı 200 bin TL asagıda yazılmış, ya da evin resimlerinde 4 banyo var, hangi ikisinin o eve ait oldugu belli degil.
Sahibinden.com'un amacı neydi, bir tekrar dusunse iyi olur. Bu sekilde kuralsız kontrolsuz sadece mutsuzluk yaratan bir site haline geliyor.
Artık Hurriyet ve Milliyet emlak kullanmaya basladım , ama acıkcası ismi de hosuma giden bu sitenin bu hale gelmesine uzuldum :( belki sesimi duyarlar...
 

Hafta Sonu Filmi Life of Pi




Bu haftasonu burası yagmur camur ve sogukken biz Life of Pi ile 3 saat sıcak Hindistan kıyılarından Pasifik okyanusunu geçip Meksika kumsallarına çarptık.
Çok iddialı yazıp beklentileri yükseltmek istemem ama tek kelimeyle muhteşem bir filmdi.
Filmde Hindistanlı bir aile sehirde hayvanat bahcesi işletiyor, işlerinin iyi gitmeyeceğini dusunen babaları iki oglu ve karısını hayvanlarını satarak iyi bir sekilde Kanada'da yaşatmaya karar veriyor ve bir gemi ile Kanada'ya yola çıkıyorlar. Ne yazıkki gemileri batıyor, ve biranda Pi , filmin ana karakteri kendini bir zebra, bir orangutan, bir sırtlan ve bir de kaplan ile filikada buluveriyor.
Film görsel açıdan bir sov, ozellikle 3D olması cok etkili olmuş , renkler, şekiller o kadar güzel hersey düşünülmüş ki...
ımdb de okuduguma göre Pi ile kaplan asla kendileri kayık uzerinde gercekten kalmamışlar , ama kaplanın yüzme sahnesi gerçekmiş.
Esas enteresan olanı Life of Pi aslında bir roman . ve gercek bir hikayeden esinlenilmiş.  2. Dunya savasından sonra Brezilya'ya kacan bir Yahudi Alman'ın hikayesinden...

Filmin bir anında kaplan ve Pi sanki birbirinin aynası oluyorlar. İşte sonra düşünmeye başlıyorsunuz. İpucu vermek istemiyorum ama bence ikinci hikaye gerçek olandı :)

Ve kesinlikle sinemada izlenmesi cok keyifli..


9 Ocak 2013 Çarşamba

Haftasonu aile saadeti

İzmir’de sevimli bir hafta sonu geçirdik J Yeni yıldaki ilk dileğim gerçek oldu galiba.Yıllar önce bana inanılmaz gelen ama çok normal olan bu hafta sonunda Alp ve Öykü yani kuzenim Murat ve benim çocuklarımız  ilk kez bir aradaydılar.


Alp, ilk kez bir bebek ile bu kadar ilgilendiğimizi gördü. Son tezim şu şekilde:
·         3,5- 4 yaşında tek çocuk iyi ve sevecen bir ortamda küçük bebeği kıskansa da kötü olmamak için mücadele eder.
·         Yine de İster istemez ilgi odağı olmaya çalışır.
·         Bazen de kıskandığını çok basit bir şekilde söyleyiverir. ‘Benim de tırnaklarımı kesmeliyiz ‘ gibi…
·         Çocuk, bebekle oynamak ister. Ama oynayamayınca aslında sinir olur.
·         Bebek  her yerde çocuğu takip eder, kaşını oynatsa şaşkın şaşkın ona bakar, onu taklit etmek ister, bir ayaklansa .... 
·         Ayrılırken çocuk bebeği pek de umursamaz. Eh bebeğin de ona bir tepkisi yoktur tabi..
·         Çocuk eve dönünce bebeği anlatır.
·         3,5 yaşında bir çocuk için küçük bebek olduğuna inanmak halen mümkün değildir. Yani bir zamanlar küçük olduğunu kabul etmez…
·         Son olarak ikinci çocuk doğuran herkesi saygıyla selamlıyorum JJ
Bu arada İzmir'de olduğumuz ve kuzenlerim Turk mutfagına hasret oldugu üzere tüm yeme içme mekanlarını bir taradık.

  • Bornova Forum'da Beğendik Abi açılmış
  • bir Çeşme Klasiği Kırçiçeği pidemizi yedik. Yeni spesyalimiz kuşbaşı kaşarlı lahmacun
  • Alsancak'ta çocukluğumuzun iskendercisi Altınkapı'ya sonunda Alp de teşrif etti.
  • Ve tabi Reyhan'da çeşit çeşit tatlılar yedik, favorimiz Balka oldu. Balkabağı ile yapılan bir tür cheesecake diyebiliriz... Tunc ise Polovat denilen bir cukulata selalesi yuttu! İki mantar şeklinde görünen bu tatlı tam bir atom bombasıı
Bu hafta diyetteyiz ...