12 Kasım 2011 Cumartesi

Kasım'da Tatil için Kaş

Kaş

4 Kasım’da o kadar çabadan sonra sele teslim olan Tayland’a gitme programımızı ertelemeye karar verdik. Kendimizi o kadar adapte etmiştik ki , bir süre farklı alternatiflere baktık , Kenya gibi , Üzerine yakınlarımızdan biri çok acı bir olay yasadı. Biryandan enerjimiz sıfırlandı bir yandansa kendimize bir kere geliyoruz Dunyaya bugun içimizden geleni yapmayacaksak ne zaman yapacagız dedirtti.
Ve açtık haritayı ve hava durumunu : Kaş / Antalya 28 derece gunesli gosteren yegane yerdi. Biletlerimizi aldık , valizimizi yaptık . Ertesi gun saat 11 de Atlas jet ile uçmak üzere havalimanındaydık ailecek ( oglum Alp , Tunc ve ben).ve Alp’in deyimi ile uçak bindik , tatil gittik.
Atlas jet’i tercih ettik. Diğerlerine göre daha fiyat avantajı vardı , ve saatleri daha iyiydi. Çok da memnun kaldık. 2007’deki kazadan sonra şirket bu lekeden kurtulmak için bir hayli çaba harcamış. En iyi iç hatlar iniş kalkışını yaptık diyebilirim. Hizmet kalitesi servisi de en az thy kadar iyiydi.
Kaş
Kaş'a gitmek için en kısa yol Dalaman’dan. Yol çok daha düzgün . Dalaman havalimaninda arabamızı teslim aldık ve 150 km lik  yolumuza koyulduk!  Kiraladığımız firma hemen havalimanı dışındaki Opet istanyonunun orada olduğu için tavsiye ederim, bir aksilik olursa yola devam etmeden hemen mudahele etmeniz mümkün.

Kaş
Kaş’a 5 gibi vardık. Yaz için Çukurbağ en güzel noktası. Önce bütün Çukurbağ yarımadasını gezdik . Kasım ayında olduğumuz için birçok otel tadilattaydı. Biz OleaNova’yı beğendik, bir arkadaşımda çok emin olarak Hadrian’ı tavsiye etti . Sonunda Kasım ayı olmasından dolayı Kaş’ın içinde pansiyonlar bölgesini tercih ettik. Buraya geldiğimizde yorulmuştuk. Ve bir kaç otele artık arabadan bile inmeden fiyat sorarak , plaj ve araba park durumunu öğrenerek hızlı karar vermeye çalışıyorduk ki , Baki Bey ile karşılaştık. Baki Bey’in bir oteline yerleştik . Adı Nur beach’ti. Odaya yerleştikten sonra onunla muhabbet ettik. Baki Bey , pansiyonlar bölümünde bir çok otelin arsa sahibi, o yüzden çok da farketmiyor, eninde sonunda ondan ve ya akrabalarından oda kiralamış oluyorsunuz. En iyileri yine de bizim olduğumuz Nur Beach ve ya Nar. Çünkü kendi plajları var. Ve kahvaltınızı Meis Manzaralı muhteşem terasta yapıyorsunuz.
Kaş’ta manzarayı anlatmak için sadece Mavi ve Yeşilin en iyi hali diyebiliyorum. Başka bir söz söylemek mümkün değil .
Nurbeach Otel Kaş

Kaş’ın yerli halkı tam turist tuccarı ve herkes birbiri ile bir yerden akraba! Baki Bey o akşam , bizi Dolphin isimli bir balıkçıya gönderdi. Çok güzel bir Laos yedik , ama kilosu bize 100 tl ye maloldu.  Bir de aynı balıkçının abisinin Mercan balıkçısı var. Muhtemelen aynı tip bir yer ama daha ortada olduğu biz arkada yeralan Dolphin’ tercih ettik.
Yemekten sonra kendimizi Kaş’ın olduğundan beri varoluşunu sürdüren Mavi Bar’a attık.
Eski tip bir rock bar olan Mavi klasik biranız ile mutlu olabileceğiniz renkli tahta masalı salaş bir bar.  Çok kalabalık olduğunda oturacak yer kalmıyor ve bakkaldan biranızı alıp da eşlik edebiliyorsunuz
Mavi Bar Kaş

Ama başka kokteylleri ve ilginç içkileri denemek istiyorsanız dogru yerde degilsiniz. Biz burada İstanbul’dan bir kaç arkadaşımız ile karşılaştık.  Kaş’ a taşınan bir tanıdıklarında kalıyorlardı.
Büyük bir karar .. Ama 10 ayı güneşli tatil atmosferinde geçirme hediyesi var.  Kaş Kalkan ve civarında yaşayan İstanbullu , İngiliz ve ya Alman aileler var. Burada herşeyden vazgeçip küçük ve mutlu bir hayat kuruyorlar.
Aklımızı çelmedi değil ..
Ertesi gün kendimizi hızlı bir Kaş turuna adadık. Kaputaj Plajı , Patara , Saklıkent ve Xantos’ a gittik.

Kabutaj Plaj Girişi
Kaputaj
Kaputaj bir kanyon önünde 150 basamak inerek ulaştığınız çakıl bir plaj . Normal yaz gününde tıklım tıkış olan bu plajda Kasım ayında bir alman aile, biz ve bir kaç daha Turk aile vardi. Denize girdik . Su ne tuzlu ne tatlı ve soğuk , çünkü deniz suyunun içine kar suyu da karışmış oluyor. Muhteşemdi.  2,5 yaşındaki oğlum Alp burada çok keyfaldı, denize taş attı , alman çocuklarla oynadı.





Patara
Patara Kumsalı
 Patara ise tarihi eser olarak geçiyor, bu yüzden girişte sanki bir müzeye giriyorsunuz gibi bir ücret veriyorsunuz. Eğer benim gibi entel dantellik yapıp müzekartınız varsa faydalanabiliyorsunuz.
Patara Likya soyunun başkenti. Sadece bir plaja değil aynı zamanda tarihi Likya kalıntılarının içine de girmiş oluyorsunuz. Biz biraz turladık. En ilgimizi çeken hamam ve Helenistik döneme ait tiyatro oldu. Mezarlıklardan bahsetmemiz gerekli . Kaş ve Kalkan tarihi mezarlıklar barındırıyor. Patara gibi bir liman şehrinde bunu ayırmak çok daha kolayken , Kayaköy’de yolun ortasında bir mezar gördük , üzerinde sprey boyalardan isimler yazılı olması bizi hayli üzdü.
Patara’ya girdiğinizde Doğu Roma imparatorluğunu hissedebiliyorsunuz ve şu anda millet olarak bunlara sahip çıkmamız gerektiğini düşününcesi oluşuyor. Ne yazikki bu tip işlere verilen önem ve hassasiyet bir hayli az.  Daha depreme dayanıklı hastaneleri  olmayan ülkemden bazı şeyleri beklememem gerektiğini kendime hatırlattım orada.
İşin en güzel ve farklı yanı , tüm bu tarihi gezdikten sonra 17 kmlik uzun Patara plajında denize girdik. Alp kumlar ile oynadı. Sonra da plaj kenarındaki kafede Bira ve Patates yedik. Belediyenin olmasına ragmen turistik olmasından dolayı alkol alabildik !
Saklıkent
Saklıkent
Hemen ardından 60 km yaparak Saklıkente geldik. Burada bir kaç tavsiyem olacak . hata yaptık eger cocugunuz varsa ve Kasım ayıysa Saklıkent’e gitmeyin ! Çünkü rafting yapılan alanlara ağaç evlere bakıpbakıp 200 metrelik bir kanyon koprusunden yuruyup fotograf çekebiliyorsunuz. Bu tarihte rafting yapmak da en azından benim gibi bir sıcak sever için zor! Ama Haziran – temmuz aylarında bu soğuk sularla serinlemek , ardından ağaç evlerden kiralamak , rafting yapmak kadar iyi bir program düşünemiyorum .
Xantos
Geri dönerken tarihe doyamayıp Xantos’a girdik . Burası da tarihi bir Doğu Roma kenti (Ben mahalle diye biraz daha küçük) Çok daha dine yönelik bu yerde en önemli şey bir kaç kere yapılan istilalarda halkın toplu intihar eyleminde bulunmuş olması . Halkı özgürlük düşkünü! Acı olan ise Xantos’un sadece temelleri Türkiye’de, kalanlarını da British museum’da görebiliyorsunuz. Bence:  Herşey yerinde güzeldir!
http://www.gezikolik.com/tr/Tarih_Kultur/Antik_Kentler/Turkiye/ANTALYA/Kas/Xanthos_Antik_Kenti/e_3254.aspx
Yolu uzattık! Ve Kalkan’a gittik. Minik bir sahil kasabası . Aklımız kaldı ve buraya tekrar geleceğiz diye otel baktık . Zinbad , Gül Pansiyon tavsiye edilen yerlerdi. En iyi ve büyük oteli Pırat .ama Kalkan’ın içi pansiyonlar ve butik otellerle dolu. Gitmişken onlarda kalmak çok daha iyi. Biz bir sonraki günü Kalkan’da geçirmeye ve Zinbad Otel’de kalmaya karar verdik.    
Uzun gezimizden sonra Kaş’ a geri döndük. Kaş biraz daha boş. Bu sefer ana meydanda bir balıkçıdan kazık yiyiyoruz J Lola . Neyse artık alıştık ! Akşam ise yine bir Kaş klasiği yaparak Mavi’ ye gidiyoruz. Bir yerli turist olarak Kaş’ta çok enterasan satın alınacak birseye rastlamadım . Belki de mevsimdendir.

Kekova
Ertesi gün Kekova’ya gitmeye karar verdik. Kaş’ta eğer erken kalkabilirseniz saat 9:30  günübirlik turlar var. Ama biz hem geç kalktık , hem de tüm günümüzü ona harcamak istemedik. Düşük sezona da güvenerek araba ile Kekova’ya gittik ve Tekne kiraladık . Tekne kaptanımız bizi bol bol gezdirdi. Alp’e bir cankurtaran yelegi aldık Neyseki bakkallarda akla gelebilecek her türlü ekipman var.
Kekova’dan kıyı şeridini takip ederek Tersane koyu ve Kaleköy’e gittik . Giderken kayaların icinde bol bol tarih yine içimize işledi. Botumuzun yaklaşık 1 metrelik kısmının tabanı camdı , ve  aşağıyı yani denizi görebildik. Cam 3 kat bu yuzden cok daha yakınmış gibi ayrıntılı görebiliniyor . Giderken Anaforaları görme şansımız oldu. Buranın halkı Kekova da olduğu kadar Kaleköy’de de yaşıyor. Kaleköy’de deniz yolu dışında yol yok! Bu yüzden herkes en azından kayık kullanmak zorunda
Kaleköy Giriş
Kaleköy
Beni en çok şaşırtan , 70 yaşında bir teyzenin teknemize yanaşması oldu ! birşeyler satıyormuş . Yani orada denizde gitmek ve yolda yürümek arasında bir fark yok.. Kaptanımız da Kaleköylüydü. Bindiğimiz tekne yeni ders yılında bir okul servisi olacak . Kaptanımız hem kendi çocuklarını hem de Kaleköy’deki diğer çocukları Kekova’da okula götürüp getirecek!
Kaptanımız
Kaleköy’de en tepede bir kale yeralıyor. Buralarda emlak da epey gelişmiş. Bir çok Türk ve yabancı keşfedilmemiş yer meraklısı zengin buralardan arsa ve ya ev bakıyor. Ama tabi yer limitli, böyle olunca fiyatlar 750 000 TL lere kadar ulaşıyor. En meshuru ise Rahmi Koc’un evi.
Kaleköy’de durduk ve tekneden inip yukarı tırmandık . Muhteşem bir manzaraya sahip köyde yine Doğu Roma tarihine bir girip çıktık. Artık alışkanlık olmuş sanki 2. Gün itibari ile yadırgamamaya başladık diyebilirim!
Sonra bir çok koyda durduk , su yine muhteşemdi. Tersane koyunda çok fazla balık vardı. Snorkel yaptık . İlk kez Turna görmüşüm J

Kaş Çarşı
Yaklaşık 2 -3 saat süren turumuzdan sonra Kekova çok boş olduğu için atladık Kaş’a geri döndük. Alp balıktan bayılmıştı , biz de Spagettici diye bir italyan lokantası bulduk , burada oğlumuzu bildigi kıymalı makarnaya kavuşturduk .
Sonra ara sokakları dolaştık.
Bugün ailesi Kaş’ta yaşayan bir arkadaşımıza rastladık. Ve kendimizi eski Kaş barlarından Barcelona’ya attık . Yolu düşen herkesin bu tonton amcamı ziyaret etmesini rica ederim. Herkes o kadar arkadaş muhabbetinde ki . Çok içtiğim ve sürekli bir yerlere gittiğimiz için midem çok iyi değildi ve bu yüzden bira içtiğimde hep yanında çerez istiyordum! Barcelona’da amca bana çok az çerezim kaldı ama diğer masalara vermedim. Sen şimdi git ben bir çaresine bakacağım deyip kimseye çektirmeden 10 kadar kabuklu fıstığı önüme bırakması bizi bir hayli güldürdü.
Barcelona daha içerde kendi havasında bir bar ama dekorasyonu çok tatlı. Ve nostaljisi ilk kez giden ben için etkileyiciydi.
 Ertesi gün 10 Kasım’dı. Atamızı anamadık , o sırada oglumla ben mışıl mışıl uyuyorduk . Kalkınca Alp’i Atatürk çalıştırdım , o güzel tatili yapabiliyorsak en azından onun adını oğluşumuza öğretmiş olmayı kendimize borç bildik.

Kalkan
Tunç’la toparlandık, bir önceki gün karşılaştığımız arkadaşımız Savaş’ın evinde bir kahve içtik . Muhteşem manzarayı izledik. İşte bir kere daha seytan dürttü. Biz o kocaman İstanbul’da napıyoruz?    
Kalkan
Kalkan’ın yolunu tuttuk.  Kalkan’da Fazlı’nın Zinbadda bize ayarladığı odaya yerleştik . Bayram bitmişti. Otelin Tek misafirleriydik.  Hemen esyalarımız attık ve bize burayı tavsiye eden yeni dostumuz Umut’un bari Kleo ‘ya kostuk . Önünde Kalkan plajı olan Kleo , sahilin en ucunda. En güzel konuma sahip. Bize sezon sonu iyiliği yaptılar J Biramız patatesimiz denizin dibine serdigimiz havlunun yanına geldi. Kalkan plajı da çakıl. Alp ile bol bol denize taş atmaca oynadık! Kalkan’daki tüm zamanımızı Kleo’da geçirdik diyebilirim. Umut ile de ailecek kaynaştık . Hem ögretmen , hem de barmen. Sabahtan barda duruyor, sonra etute gidiyor . 6-14 yaş arası matematik , türkçe ve ingilizce dersleri veriyor! Akşamları da barda . Ona en komik gelen , aksam aileleri ile gecen cocukların Kleo da onu görünce aa baba bak benim ögretmenim barmen demesi .
Evet sonunda bira dışında birsey var. Kleo’da muhteşem mohitolar içiyoruz. Burada da arkadaşlarımız ile karşılaştık bu arada ! İstanbul’da yaşayanların bir çıkış noktası Kaş . Neyseki Kasım ayında buunu farkeden sayısı az!
Bu arada İngiliz ve Alman ailelerin bir çoğu aslında Kalkan’da yerleşik . Kaliteli bir kalabalık.
 Ama Kalkanlılar tedirgin . Artan göç Kalkan’a zarar veriyor.  Çok sayıda aç işletme sahibi , burayı da Marmaris’in kalitesiz turizm anlayışı ile yönetmeye çalışıyor. Kalkan halki bundan çok mutsuz. Buranın elit, düzenli ve şık olması onlar için çok önemli.
Ben de aynı fikirdeyim ama göçü engellemek mümkün değil.
Kalkan’da bir de ektra bir köpek nufusu var. Çogu yabancı turist burada kaldığı zaman diliminde bir hayvan ( özellikle kopek) besliyor ama sonrasında onları basıbos burada bırakıyor. Kalan Kalkan halkı da kendi insiyatifleri çerçevesinde onlara bakmaya çalışıyor. Kalkan plajında bütün günümüzü geçirdik
Kleo mohito
Otelde biraz  dinlendikten sonra etrafı gezdik . Burası sanki bir yunan kasabası . birçok yer kapalıydı. Bu yüzden yine Kleo’ya döndük. Yanında yeralan Musakka’da yemek yedik. Ben Levrek marine yedim ve bayıldım! Ve tatilde ilkkez kazıklanmadık!
Sonrasında ise Kleo’da tabiki bir mohito daha içtik!


Kalkan’a daha mevsm başlangıcı ve dolu bir zamanda gelmek istedik. O boş sokaklardan bile aslında eglencesi iyi bir yer oldugu anlaşılıyordu.
Ertesi gun Fazlı bize muhtelem omletler yaptı. Oturup iki yumurta yediğimi hiç hatırlamadığım gibi ne ara o iki yumurtayı yuvarladıgımında farkına varamadım.
Kayakoy Rum evi
Kalkan’dan ayrıldık , artık Dalaman’a gidiyorduk ki Savaş ‘ın tavsiyesi üzerine Kayaköy’e ugrayalım dedik. Kayakoy, Fethiye Hilside’a cok yakın hatta hemen arkasında . Defalarca buraya gidip orayı görmeden gelmişim , utanarak itiraf ediyorum!
Kayaköy
Kayaköy enterasan , hem Likyalılar hem de Kurtuluş savası oncesinden kalan Rum mahallesi var. Bir yanda 1900 lerin bir kilise kalıntısını görüyoruz, bir yerde ise dagların içine Kaya mezarları .  Yolun ortasında lahitler var.
Yıllar sonra bir takım Amerikalı ve İngiliz aileler buraya yerleşmiş .Tıpkı Beach filmindeki gibi , kopup buraya gelmişler. Buranın köylüsü ile birarada yaşıyorlar. Kayakoy’de yemek zamanında olmak ve tandır yemek cok iyiymiş , biz o yumurta ziyefetinden sonra ancak kahvesinde çay icebildik.
Sonrada rum mahallesini biraz gezdik. Halen bos duran bir cok ev var, yarı yıkık dökük. Belki belli bir süre sonra burası o rum kulturunu tekrar yaşatmak üzere restore edilebilir . kim bilir.
Kayaköy’den çıkışta Dalaman yolunu tuttuk zaten bir süre sonra tüm tatil boyunca çalan yunan radyosu kendini Türk radyolarına bıraktı. Yine aynı opette durduk . Dalamanarticars  http://www.dalamanartirentacar.com ile buluştuk . bizi Havalimanına bıraktılar.
Ve uçağa bindik. 1 saatlik ucak yolculugumuz ardından 2saat kopru trafigi ile evimize dönebildik L
Ama mutluluğumuzdan çalmasına izin vermedik .
Upuzun lafın kısasın Pataya degil Patara J ve kasımda Kaş başkadır. Deneyin !!!


2 Kasım 2011 Çarşamba

Aziz Nesin’den Sözler

Deprem ile yazamadım . Çok iç acıtıcı bir o kadar da düşündürücü.
Neden aynı hataları tekrarlıyoruz ve sonra da ağlıyoruz?
Neden biraz daha dikkatli davranıp en azından gece yatağımızda rahat uyumuyoruz ? Bu kadar da zor olmamalı.
Neden önlem alınması için biraz olsun feryat etmiyoruz? 
 

O yüzden Aziz Nesin ile ilgili yazmak istedim. Bir kısmımızın kibarca aptal olduğunu söylemişti ! Aslında tabi bu ortalama IQ’ muz değil bunu biliyoruz da … Aziz Nesin bence Türkiye’nin az sayıda gerçek düşünürü . Neler demiş tekrar dönüp bakmak lazım. Bu bizim kültürümüzde yok .  Geçmişi hatırlamak , ondan bir öngörü elde etmek .Unutuyoruz. Affetme büyüklüğü ile unutmayı karıştırmış durumdayız. Unutmamak için yazıyorum ...
 Eskisi olmayanın yenisi de olmaz. (Vakıf çocuklarına öğütlerinden)

İnsan, insan gibi, insan olarak hür olmasını bilmezse, hür olamazsa, o zaman kurtlar, kuşlar gibi hür sanır kendini. (Mumhala)

Yoksulun tek silahı çalışmaktır. (Vakıf çocuklarına öğütlerinden)
Tembellerin çalışma günü yarındır. (Vakıf çocuklarına öğütlerinden)

İşin zoruna gideceksin. Her zaman zoru dene... Zoru yapamasan bile, zoru yapmaya çalışarak hiç olmazsa kolayını yaparsın. (Ali Nesin’e öğütlerden

Halkımı sevmediğimden bu halkın değişmesini istiyorum. Halkımı sevsem ne diye halkımın değişmesini isteyeyim... (Özel konuşma)

Mahkemede aklanırsam, Türk halkının yüzde altmışının aptal olduğu Türk mahkemeleri tarafından tescil edilmiş olacak. (Mahkeme savunması)

En güzel şiir matematiktir. Yeryüzünde şimdiyedek “iki kere iki dört eder”den daha güzel bir dize yazılmamıştır sanırım. (Mum Hala, 8 Şubat 1958)

Korku, en beşeri duygudur. Benim iktidarlara başkaldırışımı görenlerden kimi beni korkusuz insan sandılar. Oysa ben korkarım. Ne var ki, bende, başkalarına yararlı olacaksa, doğru bildiğimi, inandığımı söylemek, açıklamak duygusu, korku duygusuna her zaman üstün gelmiştir. Korkarım, yine söylerim
Korkmuyorum diyenler, ya başkalarına yalan söylüyorlar, ya kendilerine yalan söyleyip kendilerini kandırıyorlar yada bilmeyerek insan olmadıklarını söylüyorlar. (Mum Hala, 6 Şubat 1970)

Tabi bu miniminnacık yazı onu anlatmaya yetmez. Bu sadece bir reaksyon ... Merak edenlere Aziz Nesin 1915 yılında Heybeli adada doğmuş. 1945 yılı -1995 dönemlerinin önemli edebiyatçısı. Sayısız eseri var.Toplam kitap tirajı 8 milyonun üzerinde  http://tr.wikipedia.org/wiki/Aziz_Nesin
 ve hayata 1995' te İzmir Alaçatı' da veda etmiş.  Ondan görev bilip bu aptallık niye diye soruyorum işte aklımı durduramıyorum ...