12 Eylul 2014.. Bir sabah bir baktık , başka bir sehirde
uyanmışız .
O sehri tanımaya
çalıştık , bahsettikleri ‘yabancı’
halimiz ile mücadelemiz basladı.
Biraz biz adapte
olacağız, biraz kendimizi kabul ettirmeye çalışacağız. Buradaki diğer yabancı
aileler gibi biz de bazen karanlık kış gününde kaybolacağız , bazen de
medeniyetin getirdiği rahatlıkla mutlu olacağız.
Amsterdam
taşınmak için en kolay Avrupa sehirlerinden . Cunku hersey kompakt.
Sehrin bir
ucundan diğerine gitmek 20 hadi bilemediniz 30 dakika. Her yer birbirine benzer konfora sahip.
Gelelim kendi
maceralarımıza:
EV TESLİM
Tasındıgımız gun
kiralık evimizi almaya 45 dakika geciktik ( Bugünün adı: First inspection ve bu
işlem sonunda emlakçı tarafından size bir inspection report veriliyor) . Ev
sahibimiz acısından hic hos olmadı tabi , biz gelince cıktı !! Bilgilerimizi yazılı olarak Welcome letter dan
aldık. (Burada kiracıya bir welcome letter yapılmak zorunda , yazılı olarak her
bilgiyi vermelisiniz.)
Evde bir durum
olduğunda da (ki bizim sıcak suyumuz bozuldu.) Dunya’nın obur ucunda olsalar
bile ev sahibiniz gelip herseyi düzeltmek ile yukumlu.
OKUL
İlk işimiz Alp
‘in okuluna gitmek oldu. Alp, bir Montessori okuluna başladı. Okul konusunda bir cok iniş çıkış yasasak da
sonunda bana ofisim tarafından hazır edilen bu okula evimizin dibinde olduğu
için gitmesine karar kıldık. Alp 5 yasında . Eski okulunda arkadaşları ve
öğretmenleri ile sevgi dolu bir hayatı vardı vardı . İlk hafta dusundugumuzden
zor gitti.
Ustelik ilk veli
görüşmesinde bir iki Turk ve hipi Hollandalı dışında kimse bizimle
ilgilenmedi. Ben korktum .
Aklımda korkunç
Hollanda ırkçılığı kat kat buyudu. Ama yılmadık . 19 Eylul’de Alp’i koroya
aldılar , bilmese bile ‘engage’ olmasını istedikleri için.
Sonrasında biz de
aile katkısı yapmaya başladık, zaten okulda dersin bir parçası olmamızı
sağlayan bu aktivitelere seve seve katılıyoruz.
Üzerine tam 2 saat Dutch veli toplantısına gittim!
Burada buzlarım cozuldu. Okuldaki bir Dutch anne tum toplantıyı bana
İngilizceye cevirdi. Okuldan aksam 9 bucukta çıktık , tum ogretmenler teşekkür
etti. Alp için oradaydım .
Sonuc olarak
destek verdiğimiz dersler, esimin sosyal iletişimi ve benim azmim ve tabi Alpin
de bize olan güveni ile okul günlerimiz düzene girdi. Evet Alp halen Hollandaca
bilmiyor ama her gun bir kelime ile eve geliyor. Ayrıca okulumuz haftada bir
gun ona ozel bir ders ayarladı.
Ayrıca montessori
eğitim sistemini de cok beğendik. Ogrenciler oturup yazı ve matematik
derslerine başlamıyor. Cisimleri kavrama , bazı hobilere kendini yakın hissetme
, tartışma ortamlarında duzgun fikir belirtme gibi daha farklı konularda
yetkinliklerini geliştiriyorlar. Basta bizi korkutan bu sistem sonradan cok cok
hoşumuza gitti.
Okulda Crea adı
verilen yaratıcılık günleri var. Kağıtlar, boyalar, kumaş parçaları ile farklı konular çalışılıyor. Alp’in cok
dikkatini cekti. Uzun zamandır cocugumu
bu kadar yaratma hevesli görmemiştim J
COCUK AKTİVİTELERİ :
Öncelikle bir
ailenin adını yazmadan olmaz. Mete , Yasemin ve tabiki de Bartu.
Buraya
geldiğimizde bir ortak arkadaşımızın (genel mudurum J) önerisi ile arayıp oncelikle sadece bir
iki sey danışırım dediğim bu arkadaşlarımız,
resmen elimizden tuttu. Bartu ile
Alp de güzel anlaştı. Böylece kendimiz gibi bir cok Turk aile , ve çocukları
ile tanıştık. Hem anne baba olarak bizim
için hem de Alp için geçiş surecimiz cok daha kolay oldu.
Hollanda bir
çocuk yetiştirme cenneti . Bir cok aktivite var. Öncelikle hemen Selim bey’in korosuna
yazıldık. Haftasonları bir gun 1,5 saat
Türk çocuklardan oluşan bu koroda Alp, Bartu, Piraye , Efe, Muratcan, Batuhan… Selim
Bey’in öğretmenliğinde hem Turkce hem İngilizce hem de Hollandaca sarkılar söylüyorlar.
Bu sayede Turk kulturumuz ve arkadaşlık bağlarımızdan da Alp’i kopartmamış oluyoruz.
Her ne kadar adapte olmaya hevesli olsak da sonuçta bazen turk turke olmak
sanki Hollanda da tatil almak gibi J
Hollanda’da her
çocuk yüzmek zorunda. Öncelikle
seviyesine gore bir level’dan başlıyor ve sertifikası olana kadar ders almak
zorunda .Sehirde bir cok havuz var. Bunun için de yakınımızda oturan yine bir
ortak arkadaşımız sayesinde tanıştığımız Hayat’ın ikiz kızları ile aynı havuza
yazıldık.
Bir diğer hobimiz
after school olacak . Okulların içinde
çalışan anne babalar için okul sonrasında 3-5,5 saatleri arasında klüpler var.
Bizim okulumuzda DONS var. Drama ve Spor
yapıyorlar.
Bir başka sevilen
erkek çocuk aktivitesi ise futbol . Bu konuya daha el atamadıkJ
Burada bakıcı
olmadığı uzere bu aktiviteler ile cocugumuzu mutlu edip , İstanbul trafik
derdinden kurtardığımız enerjimizi evimize bakmak ve ailemizle güzelleştirmek
ile geçiriyoruz.
MUTFAK :
Her Türk gibi biz
de bir Kuzey ülkesine taşınınca ne yiyeceğiz demiştik. Ama Amsterdam bu konuda
en sıkıntısız noktalardan .
Biz Pijp’ta
yaşadığımız için buranın meşhur Turk marketi Genco’dan diğer marketlerde
bulamadığımız bulgur,beyaz peynir, siyah zeytin, mercimek gibi bize ozel
seyleri alabiliyoruz. Ayrıca Et konusunda Genco cok başarılı.
Amsterdam’da
marketleşme cok iyi. Kucuk ev eşyası ve depolama gereçleri , utu tahtası vs
için Blokker, buyuk market alışverişi için Dirk ve her zaman uğramak için ise
Albert Hein vazgeçilmez. Ben tavsiye üzerine temizlik malzemeleri için bir kez
Lidl’a da gittim.
Sutte Half volle
(yarım yağlı) , yoğurtta ise (Campina Boer en land Halfvolle) bizim agız tadımıza cok iyi geldi.
Bunu dışında
Albert Cuyp’ta her Cumartesi sabahı gidiyorum. Ozellikle deniz urunleri için
cok cok güzel .
Amsterdam da beyaz et cok başarılı, tekrar tavuk yemeğe başladım J J Peynir’e değinmiyorum bile, sayfalarca yazmam lazım
Hollanda da cok
sevdiğim bir sey var. Sizi başka birsey ile ilgilenmeden dikkatle
dinliyorlar. Pazar da bile herkes tek
tek alışveriş yapıyor.
Hollanda’da bitterball’u sevdim !Bira yanında cok güzel
gidiyor:=)
Kısacası en
sorunsuz konumuz mutfak alışverişi oldu , bir o kadar da keyifli. Hersey
sırayla oluyor.
TASIT:
Bisiklet: Halen
kocam ikinci el bisiklet almayı kabul etmese de burada en ucuz bisikleti , en pahalı bir kilit, ve bir de
tekerlek kilidi ile kapatıyorsunuz. Bisiklet = taşıt . Tüm sehri onunda
yağmur çamur demeden gezebiliyorsunuz.
OV Chipcard: Alınması gereken ikinci önemli araç . Bu karta
para yükleyip tram, tren ve otobüse
binebiliyorsunuz. Toplu tasıma cok başarılı.
Greenwheels : Arabamız yok diye uzak yerlere gidemiyor değiliz.
Sehrin farklı noktalarından araba kiralayıp bırakabiliyoruz. (www.greenwheels.com)
GEZMEK:
Sansımıza ilk
günlerimiz hava cok güzeldi. Biz Yasemin ve Mete’nin elimizde tutması sayesinde
hızlı olaya girdik. İlk
haftasonumuzdan Scheveningen'e gittik. Burası Den Haag’ın da ilersinde bir sahil ,
muhteşem balıkçılardan bahsediyoruz. Bartu ve Alp butun gun kumların içinde
oynadılar ve uçurtma uçurdular.
İkinci haftasonun
da ise Lelystad ‘a gittik. Aslında amacımız bot yarışını görmekti, ama gemileri
görebildik ancak J Lelystad’da buyuk bir acık hava alışveriş
merkezi soz konusu. Bir cok outlet mağaza var. Cocuklar için de bir cok alan
kurulmuştu , yine tum enerjilerini orada yitirip pestil gibi eve döndüler.
Bu arada , Pijp
yani evimizin bulunduğu yer de kafeleri, Sarphati park ve butik mağazaların
olduğu caddesi ile ayrı bir güzel. Bir
bira içmeye çıkıp bisikletlerimiz ile 5 dakikada gidebiliyoruz.
Sonraki hafta Turkiye’den misafirler gelmeye başladı.
Hava güzel olunca kendimizi parklara
attık, Museimplein, Sarphati park ve
Westerpark ayıramıyorum hepsi cok güzel. Cocuk oyun alanları , cimler muhteşem.
Tek yapmanız gereken bir sırt çantası içinde piknik matı, bira, meyve, Alp için sut, su, ve top
tabiki de J